26 Aralık 2010 Pazar

SOSYAL PAYLAŞIM SİTESİ(!)

çözebilen varsa buyursun!
Facebook sosyal paylaşım ve arkadaşlık sitesi(!)
Facebook'u yapan genç arkadaşımızın amacı tam olarak neydi bilinmez ama şuna inanıyorum ki,kesinlikle şuanki durum değildi.Facebook'un ismini değiştirmek gibi bir girişim olsa ben kesinlikle 'ağlama duvarı'yapılmasını isterdim.Mağlum siteyi açıyorsunuz,sizi anasayfa karşılıyor.Ne düşünüyorsunuz? kısmında kişilerin zekasını yansıtacak şeyler yazılı acaba bu sadece benim arkadaşlarımda mı var diye düşünmekten alamıyorum kendimi.Muhterem zaatların bazıları şöyle birşey yazmış ne düşünüyorsun bölümüne;

*puf canım çoq sıkın yeaaaa!
*Sevgilimden ayrıldım çoq yanlızım:S:S
*Aşk bir sudur çalkala kudur:)ehehehe..ne laf emme:)
*ayy çişim geldi birazdan gelirimm huhuuu!!
*sewdim/seviorumm/seweceğimm..
Birde damardan şarkılar var,başta tripkolik,dj ateş,arap şükrü mü ne?;
*neden herşeyin yalannnn!hı?
*son pişmanlık fayda vermez!
*gözlerinin yeşilini özledim.
Birde bu şarkıları başında ki ifadeler.Sanki aşktan çok kazık yemişler gibi,tanrımmm,felaket birşey!

Dün gece paylaştığı birşeyi kimse beğenmediyse,ağlayarak okula gelmeler ve saçma sitemlerde bulunmalar ve bunuda tam bir facebook ağzıyla söylemeleri;
"dün bişiy paylaştım abiee taam mı? kimsicikler beğinmemiş,birdeha bende biğenmicimm."bunu gelde döveme şimdi!
Kendi isimlerini koymayanlarda var tabi,buyrunuz örnek;uqala haTun,çakma gökhan,Liseli delükanlu...
Günde 19 tane sayfa beğenenler!şu sayfalarda şöyle;
*Uyku
*no 'emo'no 'demo' yaşasın anadolu çocuğu 'memo'xd
*kommix
*akşam olunca yatmayanlar sabah olunca kalkmayanlar.
....
Birde şu pozlara hastayım(!) telefonları alıp evde yandan poz verip 'tamam ben olmuşum hacı'edaıyla fotoğraf çeken gençlik aaa pardon 'özenti gençlik'

Yaşadığı şehir olarak paris'i venediği gösteren insanlar,acıyorum sizlere...
Artık dizilerdeki temel konu aşk olmaktan çıktı facebook olmaya doğru koşuyor.Tanrım!daha facebookun nasıl okunduğunu bilmeyenler neden bunu yaparlar ki kendilerine?Recep ivedikten sonra patladı gitii facebook olayı,'amele kaynıyor,en alasından hemde'
....
Yabacı dil sınırlaması koysalar mesela veyada yaş sınırlaması...Ne düşünüyorsunuz yerine daha şukela birşeyler koysalar.

18 Aralık 2010 Cumartesi

18 ARALIK,yağmur,soğuk,karanlık,gerçek...

belki de başladığım yer yanlıştır...
Hangi dokusunu bile bilmediğin defterde anlamsız bir neden yüzünden unuttun  herşeyi?
o  mu  yoksa hızla geçen zaman mıunutturdu bütün güzellikleri sana?
Yoksa sana kötü bir cümle mi?
Neydi bütün ipleri koparan?
ben miydim, onlar mıydı ,anılar mıydı?
Yoksa "dursun! ölümleştirelim bu anı..." dediğimiz zaman mı?
Kendimi gördüğüm aynalarla  konuşuyorum hep…
Anlamaya çalışıyorum zamanın bizden alıp götürdüklerini…
Ama neden hiç anlayamıyorum…
Ah bu üç nokta anlatıyor aslında...ama anlayamıyoruz,
Anlamak istemiyoruz belkide!
Dünya aslında hep yağan yağmurlarla konuşan insanlarmış.
Sen ise hiçlik…
Herşey ölüyormuşta yüreğimiz sonsuzluğa açılıyormuş,mutluluğu yanlış yerlerde arar gibi
Hiç birşeye sığdıramadığım mutluluğum bir kelimede bile boş kalıyor...
Tüm bunların suçlusu ben olamam ki...

16 Aralık 2010 Perşembe

HADİ!

Hadi unut beni
Senin unuttuğun yerden
Ben seni hatırlayacağım ama hep…
‘Yolun açık olsun’ diyorsun ya hep
Peki neden hala yolum ‘sen’ ile tıkalı?
Sen bu şehirden geçerken bensiz,
Ben bu şehrin kimsesiz sokaklarında yokolup
Senin hayalinle sarhoş gezdim
Ayağım  yalın…
Ben kuytu köşelere,pembe rüyalara sakladım sensizliğimi
Sen ile başlayan  bütün sözlerimi…
Ayak izlerini takip ettim
Olur ya belki karşılaşırız diye...
Ama hep aynı hüsran hep aynı son,
'Alıştım'demeye çalışsamda
boğazımda bir düğüm birikiyor yokluğunda...
Neden?

13 Aralık 2010 Pazartesi

Geceler yine karanlık....

Fotoğraf: Eszter Vály
  Tam bitmiş dersin ki,yeniden başlar hayat....
  Tam durmuş dersin ki devam ediverir zaman....
     Bu gülerde,
  bir şarkı söylüyorum,
durması gereken kanayan yaralarıma.
   Bu günlerde,
 bir şiir yazıyorum durması geciken gitmeler...
   Bu günlerde,
bir düş kuruyorum,
yolunu bulamamış umutsuzluklarıma.
 
              (...)
Dur! "Sakın gelme, tehlikeli! "deme bana…
Sus!"Sakın hasretinim "deme sana…
Hayır, hep kilit vur dudaklarına
"Masum, ürkek savunmasız geldim
Annemden aldığın merhametle sar beni" deme bana…
Yorgunum bu gece sensizlikten

Yorgunum belki de hayatın bana çektirdiklerinden...
Yorgunum işte,Bin bir soru işaretinden geçmekten…
Şimdi "mutlu "olduğunu söyle bana!"Böylesi daha iyi" de!
Git git ama...adına bestelediğim tüm melodilerimi geri ver bana,
sana ait hiç birşeyim kalmasın ne yanında...ne de hayatında...



12 Aralık 2010 Pazar

kıssadan hisse

Fotoğraf: Kalina Toneva
Biri bana "hayatta yapmaktan en hoşlandığın şeyler nedir?"diye sorsa,nedense hiç düşünmeden sayıveriyorum.Bunun neden olduğunu artık idrak edebildim(sonunda),kendimi artık birşeylerden kıstladığıma inanıyorum,alelade birşeyler sayıp geçiyorum hemen.Oysaki önceden hergün yeni birşey öğrenmek için can atan ben şimdi....Sınırlı şeylerle hem kendimi hemde hayatımı sınırlıyorum.Ama bunun sadece benimle ilgisi yok!yani tek suçlu ben değilim,çevremdekilerde sorumlu bundan çünkü onlardan öğrenebileceğim herşeyi öğrendim biraz daha karıştırırsam belki ama işte suçum şimdi yine ortaya çıkıyor ben herşeyin ayağıma gelmesini bekliyorum.çaba sarfetmiyorum pek fazla sanırım.Bir kıssadan-hisse vardır bilir misiniz bilmem?bunu çok önceden bilirdim ama daha geçenlerde birinden dinleyince hatırladım;
Bir adam varmış,her işi mahvedermiş bu yüzden kimse bu adama iş vermek istemezmiş.Adamın 3 tane çocuğu varmış birde karısı..Evde aç aç oturup bir insan evladının gemesini beklerlermiş.Sonunda zil çalmış kapıda 3 tane adam ellerinde örtülü tepsilerle gelmişler baş kahramanımız mustafanın evine,mustafa"hayırdır!? bunlar ne"diye sormuş,adamlar "baklava" diye cevap vermişler ve devam etbiş birisi "size bu baklavadan 9 ay boyunca getireceğiz"demiş.Mustafa bu işe çok sevinmiş.Baklavayı çocuklar ve karısı tam yemeğe başlıyacakken Mustafa "durun" demiş,"yemeyin! bunları satalım,evimizde alıcak ekmek paramız yok bari satalım da ekmek paramızı çıkaralım."diye söyleyince evlerinin önüne bir tezgah kurup satmaya başlamışlar,akşam misafiri gelecek bir adam gitmiş Mustafanın tezgahına almış bütün baklavaları,Bu işe Musatafa çok sevnmiş.Akşam misafiri gelecek adamın beklediği misafirler gelmiş hanımı da adamın aldığı baklavaları bir güzel servis etmiş.Millet yerken ağızlarına birşey gelmiş bir çıkarmışlar ki ALTIN.Tabi adam buna çok sevinmiş hemen el açmış "yarabbim bana hızır aleyhisalamı göderdin sana şükürrler olsun!"diyerek şükretmiş.
9Ay sonra baklavayı getiren adamlar Mustafanın yanına gitmişler "eee naptın halin vaktin nasıl?"die sormuşlar "mustafada iyi işte baklavaları sattık çoluk çocuğa bir çif ayakkabı aldık,!"demiş.adamlar şaşırmışlar ve hemen mustafaya "be adam,o baklavaları sana padişah gönderdi içinde altın vardı sen satmaktan bahsediyorsun"diye söylenmişler.Mustafa bu duruma çok üzülmüş.günlerce içi içini yemiş.Pdişah bu sefer "götürün şunu  hazineye,eline bir kürek verin il daldırdığında gelen altınların hepsi onun olsun"demiş.yardımcıları hemen mustafayı çağırmış vermişler küreği mustafa daldırmış.Yardımcılar padişahın yanına koşarak gelmişler "padişahım,mustafa daldırdı ama ters daldırdı bir tane altın geldi oda düştü yere"demişler.Bunun üzerine padişah sinirlenmiş"onu alın,benim topraklarımın olduğu yere götürün bir taş verin taşı atsın.bulunduğu konumdan taşı attığı yere kadarki bölümü ona verin"demiş.Yardımcılar gitmişler mustafanın yanına "bir taş al mustafa demişler"mustafa bir taş almış ama öyle böyle dğil,taş çok büyükmüş.Yardımcılar:"naptın mustafa onu atıcaktın!!!"demişler mustafa taşı zorluklarla bir kaldırmış ama atamadan taş onun üzerine düşmüş ve mustafa ölmüş.
İşte bende aynen bu mustafa gibiyim oturduğum yerden bekliyorum bazı şeyleri,umarım benim sonumda mustafa veya trafiğe ters yönden girmiş araçlar gibi hazin bir son olmaz...

10 Aralık 2010 Cuma

miM

Birşeyleri değiştirmek istedikçe herşey sarpa sardı bende anlamadım bunun neden olduğunu?biraz stres atmak ve artık kendimi sanalda bari eğlenceli şeyler yazmak adına mimleyenlerin mimlerine cevap vermek....İlk önce yeni yıl mimini yazmak istiyorum,tatlı kız anci (benim tabirimle:)beni mimlemiş teşekkür ederim.
Yeni yıla nasıl ve kiminle girmek istersin?
yeni yıla arkadaşlarımla girmeyi gerçekten çok istiyorum.Arkadaşımın ailesinin açtığı şirin kafede kutlamayı isterim.Yani kısacası sevdiklerimle güzel,eğlenceli bir yıl başı geçirmek isterim.
Yeni yılda neler yapmak istiyorsun?
yiyip içmek,hayattan kendimi soyutlmak sadece 'anı yaşamak'dedikleri şeyin hakkını vererek yapmak ve gerçekten kendimi iyi hissedeceğim şeyler yapmak isterim.
Yeni yıl sence ne demek?
Yeni yıl,tertemiz bir yılın habercisi demek ve bu yılı istersek en iğrenç,en gereksiz şeylerle geçirmek veyada ertelediklerimizi yapmak hayallerimizi gerçekleştirmek güzel planlar yapıp bunu uygulamak gibi tanımlayabilirim sanırım.
Yeni yılda ne olursa çok mutlu olursun?
Artık şu monotonlaşmış partilerin aksine daha farklı şeyler olsa fena olmaz ve blogda çok merak ettiğim ve onlarla sohbet etmenin nasıl birşey olduğunu hayalettiğim blogcularla tesadüfen karşılaşıp"aaa sen!!osun,oha çüşlan"gibi hayvanlaşan cümleler kurarak tanışmak falan...isterdim, mutluda olurdum yeani:)
Yeni yıla dair mesajın nedir?
Umarım herkese uğurlu gelir bu tertemiz yıl.Ama unutmayalım ki iyilik ve kötülük bizim elimizde,yaptıklarımızdan sorumluyuz bu yüzden bu yıl, herşey için daha itina göstermeye dikkat edelim.sevilelim -sevelim<3<3
mimlenenler:
8ex-en8
kolalı jelibon
!hayallerin peşinde koşan kız

3 Aralık 2010 Cuma

içimi döktüm (1)

Nedeni önemsiz mi olsa?
Then...
Here I go...

Karanlık ormanda ayın ışığı sis yüzünden sanki etrafı daha da görünmez kılıyordu, sessizliğin bile sesinin duyulacağı derecede durgundu her yer, herkes, her şey... adım attıkça ben, geride bıraktığım cesetler sanki daha da asılıyorlardı paçalarına pantolonumun. Hatta sanki her bir bağcıkla beni bağlamışlardı kendilerine, bütün bu ağırlığa rağmen çok fit olmayan bu bedeni nasıl hareket ettiriyordum işte bu ilginçti benim için, yeniydi.

An itibari ile her şeyin normal gelmesi normal miydi bilemem ama önceye dair, yakın geçmişe çok yakın olan geçmişe dair hiçbir şey hatırlamıyordum – ileride gelecekti tüm sisli detaylar bana daha farkında değildim. Parmaklarımdan damlayan kanlar sanki saatlerdir ellerim suyun içerisindeymiş hissi veriyordu resmen, buruşukluk, hassaslık, ıslaklık... koku yoktu, hep merak etmiştim gerçekten “kan kokusu” denilen şeyi, elbette zamanında biz de kasap dükkanlarına girdik, bahsettiğim tam anlamıyla vahşeti akla getiren, gözlerde canlandıran cinsten kokuydu benim hep merak ettiğim. Ve o koku yoktu işte, üzerimdeki kan miktarını düşününce...

Dudağımda bir yarık vardı, o an uyanık olduğumu farketmemi sağlayan; az da olsa sızlıyordu – rahatsız etmişti çok önemli bir toplantıda kucağında çocuğuyla karının çıkıp gelmesi misali... o an uyanık olduğumu farketmemle aslında yeni uyanıyor olduğumu da anladım çünkü saniyeler geçtikçe o derin sessizlik ve karanlıkta vücudumdaki her hücrenin nefes alışını duymaya başlamıştım, farkında bile olmadığım çiziklerim vardı mesela yüzümün çok dağınık noktalarında, giydiğim sweat’in kollarında yırtıklar vardı ve derim üşüdüğümü hissetmeyecek kadar soğumuştu.

Zamanın ilerlemediği, canlıların var olmadığı, yalnızlığın ortasında –

Rüyadan uyanırmışcasına kafamı silkeleyip, (bilemem ne kadar kendimdim) kendime geldim ve derin bir nefes verdim, ellerimdeki kanı temizlemek için ayak parmaklarımın ucununun değdiği dereye eğildim. İnanılmaz bir ılıklık salındı içime, normal bir insanın içine gün doğmuştu sanki ben de o tavırla ıslık çalarak kaldığım yerden işime devam etmeye yeltendim. Tam o sırada kendimi dışarıdan izlediğimi fark ettim işte, gördüğüm evet bendim her şeyimle ancak ben yapmıyordum – içimdeki huzur benim değildi, ellerimdeki kanın kaynağını, biraz sonra yarım bırakmış olduğum neye devam edeceğimi, nereden nasıl ne zaman geldiğimi hatırlamıyordum. Anın bilincinde geçmişinse tamamen karanlık gölgelerine gömülüydüm.