3 Aralık 2010 Cuma

içimi döktüm (1)

Nedeni önemsiz mi olsa?
Then...
Here I go...

Karanlık ormanda ayın ışığı sis yüzünden sanki etrafı daha da görünmez kılıyordu, sessizliğin bile sesinin duyulacağı derecede durgundu her yer, herkes, her şey... adım attıkça ben, geride bıraktığım cesetler sanki daha da asılıyorlardı paçalarına pantolonumun. Hatta sanki her bir bağcıkla beni bağlamışlardı kendilerine, bütün bu ağırlığa rağmen çok fit olmayan bu bedeni nasıl hareket ettiriyordum işte bu ilginçti benim için, yeniydi.

An itibari ile her şeyin normal gelmesi normal miydi bilemem ama önceye dair, yakın geçmişe çok yakın olan geçmişe dair hiçbir şey hatırlamıyordum – ileride gelecekti tüm sisli detaylar bana daha farkında değildim. Parmaklarımdan damlayan kanlar sanki saatlerdir ellerim suyun içerisindeymiş hissi veriyordu resmen, buruşukluk, hassaslık, ıslaklık... koku yoktu, hep merak etmiştim gerçekten “kan kokusu” denilen şeyi, elbette zamanında biz de kasap dükkanlarına girdik, bahsettiğim tam anlamıyla vahşeti akla getiren, gözlerde canlandıran cinsten kokuydu benim hep merak ettiğim. Ve o koku yoktu işte, üzerimdeki kan miktarını düşününce...

Dudağımda bir yarık vardı, o an uyanık olduğumu farketmemi sağlayan; az da olsa sızlıyordu – rahatsız etmişti çok önemli bir toplantıda kucağında çocuğuyla karının çıkıp gelmesi misali... o an uyanık olduğumu farketmemle aslında yeni uyanıyor olduğumu da anladım çünkü saniyeler geçtikçe o derin sessizlik ve karanlıkta vücudumdaki her hücrenin nefes alışını duymaya başlamıştım, farkında bile olmadığım çiziklerim vardı mesela yüzümün çok dağınık noktalarında, giydiğim sweat’in kollarında yırtıklar vardı ve derim üşüdüğümü hissetmeyecek kadar soğumuştu.

Zamanın ilerlemediği, canlıların var olmadığı, yalnızlığın ortasında –

Rüyadan uyanırmışcasına kafamı silkeleyip, (bilemem ne kadar kendimdim) kendime geldim ve derin bir nefes verdim, ellerimdeki kanı temizlemek için ayak parmaklarımın ucununun değdiği dereye eğildim. İnanılmaz bir ılıklık salındı içime, normal bir insanın içine gün doğmuştu sanki ben de o tavırla ıslık çalarak kaldığım yerden işime devam etmeye yeltendim. Tam o sırada kendimi dışarıdan izlediğimi fark ettim işte, gördüğüm evet bendim her şeyimle ancak ben yapmıyordum – içimdeki huzur benim değildi, ellerimdeki kanın kaynağını, biraz sonra yarım bırakmış olduğum neye devam edeceğimi, nereden nasıl ne zaman geldiğimi hatırlamıyordum. Anın bilincinde geçmişinse tamamen karanlık gölgelerine gömülüydüm.

1 yorum:

AnceLik dedi ki...

kan kokusunu alınca hemencecik bayılan biri olduğumdan pekte hazetmem:S:S

değişik bir yazı olmuş yani soyut bir yazı gibi..nededim ben?:D